‘‘Egonun kendisini güçlendirmek için en sık başvurduğu yöntemlerden biri şikayet etmektir. Her şikayetin altında, zihninizin ürettiği ve sizin de tamamen inandığınız bir hikaye yatar. İsterseniz yüksek sesle, isterseniz sadece düşüncelerinizde şikayet edin, arada bir fark yoktur. Kendilerini özdeşleştirecekleri fazla bir şeyleri olmayan egolar, sadece şikayet ederek bile hayatta kalabilirler. Böyle bir egonun pençesi altındaysanız, özellikle de başkaları hakkında şikayet etmek sizin için bir alışkanlık halini almıştır ve bu, doğal olarak bilinçli bir durumdur. Bu da, ne yaptığınızı bilmediğiniz anlamına gelir. Yüz yüze konuştuğunuz veya haklarında başkalarına bir şeyler söylediğiniz insanlara zihinsel etiketler yapıştırmak ve hatta onlar hakkında olumsuz düşünmek bile genellikle bu kalıbın bir parçasıdır.
…Güceniklik de, şikayete ve kişilere birtakım zihinsel etiketler yapıştırmaya eşlik eden bir duygudur ve egoya daha da fazla enerji sağlar. Gücenik olduğunuz vakit, kendinizi üzgün, içerlemiş, incinmiş ve rencide olmuş gibi hissedersiniz. Başkalarının açgözlülüğüne,sahtekarlıklarına, namussuzluklarına ve halen yapmakta ve geçmişte yapmış oldukları, söyledikleri veya söylemedikleri, yapmaları veya yapmamaları gereken şeylere içerler ve gönül koyarsınız. Bu, egonun yapmaya bayıldığı bir şeydir…’’
Eckhart Tolle, Var Olmanın Gücü
Hepimizin içsel kırgınlıkları, dargınlık ve gücenmeleri vardır…
Bir şeylere küsmüş olmak oldukça basittir. Başımıza gelen olaylarda haksızlıpa uğradıysak eğer, ötekiler suçludur; bizlerse mutlaka güçlüyüzdür! Ötekiler sürekli bize karşı, biz ise ne olduğunu anlamadan mağdur oluveririz… Kurban oluruz, haksızlığa uğramış olan oluruz, güçsüz oluruz. Ve hatta bunla yetinmeyip aldatılmış olan, kandırılmış olan, sonra bırakılarak sevilmeyen oluruz. Sonuçta mağduriyetimizin verdiği yoğun hisle kalkmaya karar vererek GÜÇLÜ oluruz. Sizlerinde fark edeceği gibi küskün taraf olmayı can ata ata isteriz. O rol öyle özeldir ki hatta, anlata anlata bitiremeyiz hayat filminde…
“O kişi-durum-seçim bana bunu yaptı, şunu yaptı!” Ne kadar da kötüdür, ne kadar da ayıptır yaptığı! Oysa günlerce anlatılacak hikaye vermiştir bize, evirip çevirip, üstüne basa basa anlatır da anlatırız, değil mi? Eğer bu olmasaydı konuşacak neyimiz kalırdı?Kimin yaptıklarını konuşacaktık? Nasıl bu kadar güçlü bir karakter oluşturacaktık çevreye? Hem 'O' olmasaydı kime gücenecektik, kimden güçlenecektik değil mi?
O muhteşem egomuzun kalın tonundan konuşuruz bunları anlatırken. “O beni aldattı, sonra gitti, aslında hiç sevmemiş, çok yetenekli bir yalancıymış, baya baya iyi oyuncuymuş, sevgime çok haksızlık etmiş…” Gerçekten böyle midir? Bu hikayede KOCAMAN TEK başına bir suçlumu vardır? Bu hikayede kurban olmaya can veren biz olamaz mıyız?
Kim durduk yere kırmak ister ki karşısındakini? Kim sevmediği bir insanla harcamak ister yaşam serveti olan zamanını? Bir başkasının hayat tercihlerine böyle müdahale etmeye ve hatta tamamen bizden bağımsız olarak gerçekleşen bu hayat tercihi akışında gücenmeye yer var mıdır?
Fakat egomuz bununla kalmayacaktır. Nasıl olsa bizler yalan söylenen, kandırılan, mağdur edilen taraf olmuşuzdur… Bir kere bu, egonun tekmelenmesine ve o kişiyi “suçlu” olarak görmesine yeter de artar bile. Sadece biz değil, tüm toplum onu cezalandırmalı ve hatta sadece bir hayat tercihi yaptığı için son derece suçlu hissetmesini sağlamalıdır ki adalet yerini bulsun, egomuz yeniden büyüsün.Çünkü gücenmişizdir, kırılmışızdır ve darılarak mağdur olmuşuzdur. Bizi bu noktaya getiren de mutlaka cezasını çekmelidir. Ayıplanmalıdır, bir şekilde suçlu hissetmelidir veya birileri bazı kötü sözlerle azarlamalıdır, değil mi? Hak etmiştir bunu ne de olsa! Bize sorsanız bu onun tekrar bu hatayı yaşatmaması içindir.
İşte egomuz gerçekleğimizin önüne geçtiğinde bu derece değersizlik hisi ile donanır tüm hayatımız. Öyle ki ne kadar çaba sarf etsek de gizliden can bulur hayatımızda. Bizler unutuveririz; egonun dümeni eline aldığını, bizi güçlendirecek duyguları negatife çevirerek mağdur olmayı seçeriz.
Mevlana’nın söylediği gibi ayıpları gece gibi örtmek büyüklüktendir. Ego'nun gerçek tanımını öğrendiğimizde bize zarardan çok fayda sağladığının farkınlığını keşfetmişiz demektir.
Hayat bir yoldur, tercihlerden ibarettir. Bizler diğer yolları yürüyemeyiz, diğer kişilerin yollarında seçtiklerini değiştiremeyiz. Ancak ve ancak onlara elimizden geldiğince ve ömrümüz yettiğince eşlik edebiliriz. Bu yolda sadece güller, gülistanlar yoktur; bu yolda dikenler ve ateşler de vardır. Egomuz ile dost olmayı öğrendiğimizde görebiliriz ki hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Neyi paylaşamıyorsak, neye güceniyorsak, darılıyorsak, kırılıyorsak, o bu dünyada kalacaktır. Bizimle gelecek olan, bizim bırakabileceğimiz yalnızca koşulsuz sevgidir...