Günümüzde bir çok insan kendisine uygun olmayan ilişkilerin baş rolünde üstelikte mutlu görünümünde mutsuz olarak geçirmektedir. Her gün günaydın dediği aynadaki aksine uzaktan bir yabancının bakışlarıyla bakan bir çok görüşmecim oldu. Pek tabi ortak noktaları mutluluğun gerçek tanımını bilmemeleri ve var olan bilinçaltı kalıplarının onlara itaatkar bir köle olarak hizmet etmesiydi ancak farkında değillerdi. Bunca mutsuzlukla bir insan neden devam eder? İlişkilerin tuzak noktaları tam olarak bu noktada başlar. Bu tuzaklar aile, eş, iş ve arkadaşlık seçimlerimizin tamamında etkilidir.
İnsanlar içinde bulundukları durumlardan mutsuz olsalar da alıştıkları alanın dışına çıkmakta endişe ederler. Peki uzaktan izledikleri hayat konfor alanıyken neden bu kadar korku duyarlar. Gelin beraber katlanma sebeplerimize biraz göz atalım.
1. Yalnız kalma korkusu:
Son yıllarda birçok bilimsel araştırmanın da ortaya çıkardığı gibi, yalnız kalma korkusu bizi istemediğimiz ilişkilerin içinde kalmamızın en başında geliyor. Tek başına kalmak ve hayatı sırtlamak, alıştığı alan olarak kabul ettiği evini terk etmek ya da ruh eşini bırakma korkusu, sevmediği patronla çalışma zorunluluğu, yalnız kalma korkusundan besleyerek insanları mutsuz ilişkilere katlanmaya zorluyor. Bunun sonucunda da ilişki içinde yalnızlaşmayı yeğliyorlar. Örneğin, İş yerimizde patronumuz ya da iş arkadaşımızla aramızda hiç iyi bir uyum olmasa da gündüz yüzlerine gülümsememiz akşam onları eleştirmemiz ne mutsuz edici bir durum ya da bir adamın eşiyle evlilik yıl dönümünü kutlarken başka bir kadına telefonundan aşk mesajları yollaması ve eşinin sorusuna işle ilgili olduğu anlatması ne kadar olağan bir hal olmaya başlıyor. Bir çok insanın mutsuz evliliğini bitirmek yerine hâlâ bir gün sevileceğini bekleyerek ömrü geçiyor.
2. Kognitif disonans (bilişsel çelişki):
Bir kişi ne kadar uzun süre kendi arzuları dışında bir hayat sürerse o kadar çok yanlış olanı doğru olarak görme eğilimi geliştirir. Örneğin, tokat yiyen kadın artık ''beni seviyor yoksa bu denli kıskanç davranmazdı'' , "bunu hak ettim" diye düşünür. Ya da, "çok emek verdim bu ilişkiye ve artık yaşlandım", veya "buna da şükür" gibi avutmalarla kendini geliştirmek ve bu ilişki bataklığından sıyrılmak için gerekli olan adımı atmamak için bahaneler ve bilinçaltı blokajlarıyla korkular öne sürer.
Oysa, cehennemin içinden kurtulmak için her gün iyi bir gündür ve her adım doğrudur her ne kadar zor da olsa...
3. Sevgiyi başka bir şeyle karıştırmak:
Arzulamayı, cinsel tetiklenmeyi ve alışkanlığı yakınlık ve sevginin ön koşulu olan şefkat duyguları ile karıştırır insan. Tetiklenen bencil duygu ne kadar güçlüyse o kadar yüksektir bu karmaşa. Şiddetli cinsel tetiklenmeye ve sahip olma isteğine aşk adını takmak günümüzde doğru gibi gözüken en büyük yanılgı olarak zihinlere saplanmış. Şarkılar, türküler, filmler, klipler, kitaplar ve toplumsal değerler bu yanılgının kalıcı olmasını sağlamak için el birliği ile egonun hizmetinde. Küsmek ve barışmak arasında yaşanan gerilimlerle hayatta kalan ilişkilerle donatılıyor tüm senaryolar. Oysa bu ne sevgidir ne de aşk...
4. Suçluluk duygusu:
İlişkilerin içinde büyük payı sorumluluk alır. Kendini sorumlu tutmak, diğerini sorumlu tutmak, çocuklara karşı sorumluluk, aileye karşı sorumluluk adı altında çeşitli bakış açıları ile dolar taşar zihinler. Partnerine acıdığıdan terk edemediğini söyleyen sevgili, çocukları öne sürerek verimsiz bir evliliği bitirmeyen anne, karısının ayakta durmayı başaramayacağına inanan ve dolayısıyla boşanmayan bir koca gibi bu örnekleri çoğaltarak çeşitli bahaneler üretir ego. Bu bahanelerin karanlıkta kalan bölümünde bu düşüncelerin tümünün altında yatan bilinçaltı blokajı 'suçluluk duygusudur'. Bu suçluluk duygusu insanları cehennemde tutmaya yeter ve artar. Bu duyguyla herkesin kendi cehennemi kişiye büyük gelir.
Tüm bunları bilmek, kurtulmak için yeterli değildir. Düğümün nerede olduğunu bilmekle düğüm çözülmez. Eylem gerekir ve özellikle zihinsel bir gelişim ve hatta dönüşüm. Üç beş afirmasyon veya alıştırmalar sizi desteklese de yetersiz kalır. Kendini avutmanın ötesine geçen bir kendiyle yüzleşme şarttır. Yüzleşmenin ardından temizlenme gereklidir ve Theta ile mümündür. Bu duyguların hangi durum ve duygu anında bilinçaltına yerleştiğini bularak oluşan negatif kalıpları pozitife değiştirmek esastır. Theta healing seans ve workshoplarında bu blokajlar açılır ve kurtuluş başlar. Kişinin harekete geçen bilinçaltı frekansları ona istediği hayatı hızlı kalıcı ve etkileyici şekilde getirir.
İlişkilerdeki bu denli farkındalık yarattığınız için öncrlikle teşekkür ederim kendi adıma.thetayla birlikte çok yol aldım sayenizde ve her geçen gün hayat yolumda ilerlerken mutlulukla huzurla yaşıyorum ve her tıkandığımda bana yol gösteriyorsunuz Funda hocam emeğiniz ve sevginizle ışık tutuyorsunuz çok teşekkürler.
Sizlerde güzel bir farkındalık yaratabildiysem ne mutlu 🙂